İfade Alma Yöntemindeki Hatalar
Ceza hukukunun en temel işlemi hiç kuşkusuz ifade almaktır. Zira, ceza soruşturmaları ve ceza davaları büyük oranda alınan ifadeler üzerine kurulur. Gerek müştekinin gerek şikayetçinin gerekse tanıkların ifadeleri önemli delil teşkil ettiğinden pek çok soruşturma ve davanın sonucu bu ifadelere göre şekillenir. Bir başka ifadeyle, alınan bu ifadelerin içeriği soruşturma veya kovuşturma aşamasının nasıl sonuçlanacağını belirler çoğu zaman. Şüphelinin, şikayetçinin, sanığın ve tanıkların ifadesi tüm soruşturma ve kovuşturma süreçlerini etkileyen en önemli husus olduğuna göre, ifadelerin dikkatli bir şekilde alınması ve zapta geçilmesi konusunda da son derece hassas olunması gerekir.
Nitekim gelişmiş ülkelerde gerek kolluk ifade alırken, gerekse mahkemede bir kişinin beyan veya ifadesi alınırken önce soru eksiksiz olarak yazılır ardından altına da cevap yazılır. ABD, İngiltere, Avustralya, Japonya, Kore ve diğer bazı Avrupa ülkelerindeki ifade tutanaklarını görmüş bir avukat olarak Türkiye’deki ifade alma usulünü diğer ülkelerle karşılaştırma imkanım oldu. Peki karşılaştırma yaptığımızda Türkiye’de ifade alma işlemlerinde durum nedir? İfade alma işlemi dünya standartlarına göre uygun mu, hassas mı, özenli mi? Maalesef Türkiye’de ifade alma işlemi rezalet durumdadır. En temel ceza hukuku işlemi olan ifade almayı maalesef adli birimlerimiz bilmiyor veya uygulamıyor. Sadece kolluk değil, maalesef hakim ve savcılar bile dünya standartlarına aykırı şekilde ifade alıyor. Peki sorun nerede? Temelde iki önemli sorun var:
1. İfade Zaptına Soruların Değil Yalnızca Cevapların Yazılması
Türkiye’deki yerleşik ifade alma usulündeki birinci problem ifade alanın kendi sorularını zapta yazmamasıdır. İfade alan kolluk, savcı veya hakim şüpheliye, sanığa veya tanığa soru sorarken, sorduğu soruyu yazmayıp sadece aldığı cevabı yazmaktadır. Böyle olunca kişiye hangi soru soruldu ve kişi hangi soruya cevaben hangi beyanda bulundu anlaşılmamaktadır. Bir ifade işleminde, sorulan sorular da en az kişinin verdiği cevaplar kadar önemlidir. Ancak Türkiye, narkotik, siber suçlar, organize suçlar gibi özel kolluk birimleri dışında hemen hiçbir adli birim veya güvenlik birimi ifade alırken kendi sorularını yazmamaktadır.
İfadelere sorular yazılmadığından haliyle, ortaya düzyazı şeklinde bir metin çıkmakta ve ifadesi alınan kişiye hangi soruların sorulduğu veya sorulmadığı bile anlaşılmamaktadır. Dahası, kişinin hangi beyanını hangi soruya cevaben verdiği de yine anlaşılmamaktadır. Sorular ifade tutanağına veya duruşma zaptına yazılmadığı için kişi, soruya doğrudan yanıt mı verdi, kaçamak mı yanıt verdi, sorunun cevabı olmayan bir yanıtla soruyu savuşturdu mu yoksa soruya hiç yanıt vermedi mi hiçbiri anlaşılmamaktadır. İfadesi alınan şahsa tam olarak hangi soruların sorulduğunun yazılmadığı bir ifade tutanağı gerçek anlamda bir ifade tutanağı değildir ve böyle bir ifade tutanağının ciddi bir ispat gücü olamaz kanısındayız.
2. İfadelerin Değiştirilerek ve Kısaltılarak Zapta Geçirilmesi
Türkiye’deki yanlış ifade alma yöntemindeki diğer büyük hata ise ifadelerin kısaltırılarak, değiştirilerek veya yorumlanarak özetlenmesi, kimi beyanların ise hiç zapta geçirilmemesidir. İfadeyi eksik veya değiştirerek alma işlemini yalnızca kolluk değil, hakim ve savcılar da yapmaktadır. Bu hatalı uygulama, soruşturma ve davaların kaderini etkilemektedir. Oysa ifade, ağızdan çıktığı gibi yazılır. İfade kısaltıldığında, yorumlanarak özetlendiğinde artık o metin ifade vernenin ifadesi olmaktan çıkar, orijinalliğini kaybeder.
Sorunun Kaynağı ve Çözümü
Bu yerleşik ve sakat ifade alma yöntemin kaynağı esasen mevzuattır. CMK ile ve Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin “ifade almanın esasları” başlıklı 23. maddesi değiştirilerek, ifade tutanağına hem soruların soruların hem de cevapların değiştirilmeden ve özetlenmeden aynen ağızdan çıktığı gibi yazılması gerektiğine dair iki ayrı fıkra eklenerek kolluk bakımından sorun çözülebilir. Böylece ceza soruşturmasında ifade verme hataları bir yönetmelik değişikliği ile giderilebilir. Hakim ve savcıların uluslararası standartlarda düzgün ifade alması içinse CMK’da birkaç maddenin değiştirilmesi gerekmektedir.
Her şeyden önce CMK madde 2’deki “ifade” ve “sorgu” tanımları yanlış olup, kesinlikle değiştirilmelidir. Bu iki terimin tanımında da “…suçla ilgili olarak dinlenmesi” ifadesi yer almakta olup son derece hatalıdır. İfade, yalnızca sözlü bir işlem değildir, sözlü beyanların zapta geçtiği yazılı bir işlemdir. Dolayısıyla “dinleme” şeklindeki bir fiil, ifade işlemini tanımlamak için yetersiz kalmaktadır. Bu ifadenin “….suçla ilgili olarak şüpheliye soru yöneltilmesi ve sorulan sorularla birlikte şüphelinin verdiği yanıtların eksiksiz ve değiştirilmeden zapta geçirilmesidir” şeklinde düzeltilmesi uygun olacaktır. Aynı maddedeki sorgu tanımı da ifade tanımının kopyası olduğundan ve “suçla ilgili olarak dinlenmesi” ifadesini içeriğinden bunun da tanımı yukarıdaki tavsiyemize uygun şekilde değiştirilirse uygun olacaktır.
Buna ek olarak ifade, sorgu ve tanık dinlemeye ilişkin hükümlerin bulunduğu CMK’nın “ifade ve sorgunun tarzı” başıklı 147. maddesi ile “duruşmanın başlaması” başlıklı 191. maddesine sorulan soruların cevaplarla birlikte değiştirilmeden zapta geçmesi gerektiğine dair fıkralar eklenmelidir. Ayrıca CMK’nın “doğrudan soru yöneltme” başlıklı 201. maddesine de sorulan sorulan zapta geçeceği hususa hükme bağlanmalıdır. Son olarak CMK’nın “duruşma tutanağının içeriği” başlıklı 221. maddesi değiştirilerek duruşma zaptında bulunması gereken unsurlar arasına duruşmada sorulan sorular da eklenmelidir.
Türkiye’deki bu ceza hukuku problemi son derece ciddi ancak çözümü ise bir o kadar kolaydır. İlgili kanun ve yönetmeliklerde yapılacak küçük değişikliklerle ifade almaya ilişkin bu büyük sorunun üstesinden gelinebilir.
Av. İlker Atamer